İHVAN'DAKİ DEĞİŞİKLİKLER... İDEOLOJİK ÇÖZÜLME VE HAREKETİN SONU
Gelinen bu aşamada İhvan, İslami manada kabul gören tek hareket değil, tam tersine "Bağımsız Müslüman düşünürler" aynı zamanda "Müslüman entelektüeller" diyebileceğimiz etkili bir kesim varlığını hissettirmeye başladı. Bunlara yeni davetçiler olarak ortaya çıktılar ve insanlar, İhvan gibi hareketlerden daha çok bunlara daha çok ilgi duymaktadır.
Birçok araştırmacı ve gözlemcinin son yıllara kadar alışkın olduğu sesiz ve istikrarlı İhvan-ı Müslimin harekâtında çok ciddi değişiklikler yaşamaktadır. Her ne kadar bazı prensiplere sahip çıkılarak eski İhvan imajı yok edilmemeye çalışılsa da cemaat çok ciddi değişikliklere uğradığı inkar edilemez bir hakikat.
Tahminimce İhvan’ın yaşadığı değişikliklerin sebeplerini iki bölüme ayırabiliriz; Birincisi, bilinçsizce yapılan ya da önceden planlanmayan değişikliklerdir. Yani bu değişimler cemaatin asıl fikrini oluşturmamaktadır, aksine cemaatin tamamıyla dışında ancak cemaatin çizgisini değiştiren değişimlerdir. İkincisi, hareket kendisini siyasi alanla sınırlı bıraktı, her ne kadar siyasi çalışma sonucu cemaate bazı katılımlar olduysa da sadece siyasi çalışmalarla sınırlı kalıp toplumsal değişimi oluşturacak atılımlarda bulunulmadı.
İşte bu iki etken cemaattin çok ciddi değişimler yaşamasına neden oldu. Aslında cemaatin yaşadığı bu değişimleri, cemaatin tüzüğünde veya beyanatlarında somut olarak göremeyiz, hatta cemaattin kendisi bile bu değişimin bilincinde değil.
Bu değişimlerde ilk göze çarpan şey pratiğin teoriyi tabi olmayıp tamamıyla ondan farklı olmasıdır. Örneğin; hareketin öğrenci, belediye daha sonra vekillik seçimlerine katılması cemaatin teoride sahip olmadığı ancak dış etkenlerle şekillenen girişimlerdir.
İşte teori ve pratik arasındaki bu farklılık, deyim yerindeyse çelişki, yerine göre gölgesinde yaşadığımız devletin siyasi çizgisinin de etkisiyle hızla artmakta ve muhaliflerin cemaati “takiye” yapmakla suçlamasına sebep olmaktadır.
Cemaattin davet ve siyasetin birlikte yürütülmeye çalışılması ve cemaate farklı kesimlerden insanların katılması bu karmaşayı hızlandırmaktadır. Cemaat bir taraftan “İhvan hareketi İslam’ın istediği yaşam şeklini gerçekleştirmek için uğraş vermektedir” söylemiyle hareket ederken diğer taraftan dış etkenlerin baskısını da göz ardı edemediği için iki farklı söylemi bir arada götürme durumunda kalmaktadır.
Bu konuda yaşanan çatışmalardan biri Kıptiler konusudur. Örneğin cemaatin Genel Mürşidi Mustafa Meşhur Kıptilerin zimmî olduklarını, zimmîlere uygulanan hükümlerin onlara da uygulanması, onlardan cizye alınması buna karşılık onların askerlik görevinden muaf tutulmaları gerektiğini ifade etmişti. Bu ilan o zamanlar İhvanın bakış açısını ifade ediyordu. İhvan bünyesindeki fertleri, el-Ezher’i hatta Arap âlemindeki dini grupları etkilemek için bu görüşünü sözle ifade etmişti. Aslında bu bakış açısı İhvan içinde hâkim olup bilinen bir durumdu ancak bunun olmaması gereken bir vakitte ve İhvan’ın Genel Mürşidinin ağzından yapılması İhvan’a karşı çok ciddi bir kampanyanın başlamasına sebep oldu. Bunun sonucunda İhvan bazı şeyleri yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı, özellikle harekete sonradan siyasi çalışmaların başlamasıyla giren bazı üyeler yeni bir içtihadın gerektiğini dillendirmeye başladılar. Bu içtihada göre zimmî yerine vatandaş terimi kullanılmalıydı ve her hangi bir cemaatle ilişkisi olmayan Tarık el-Büşra da aynı görüşü savunarak bu fikri destekledi.
Bu kadar baskı altında kalan İhvan Harekâtı fıkhi bakış açısını gözden geçirerek günün şartları doğrultusunda eski görüşünden vazgeçti ve herkes için vatandaşlık hakkını kabul ettiğini ilan etti.
İşte bizim bu makalede üzerinde durduğumuz nokta İhvan’ın fikirlerine bağlı olmadan günün şartlarının zorlamasıyla geçirdiği değişimlerdir. Evet, bir zamanlar İhvan içinde âlimlerin büyük bir etkisi vardı ve bu söylemlerin etkisini gösterdiği için hareket kendisine has fikirleri olup, ileriye yönelik plan ve programları olan bir cemaat izlemini veriyordu. Ancak geçen zaman sürecinde dış etkenlerin baskısıyla cemaatin programında olmayan değişimler yaşandı.
HİLAFET TASAVVURUNDAN ULUS TASAVVURUNA
İhvan cemaatini inceleyen bir insan cemaatin son zamanlarda devlet fikri konusunda çok ciddi değişimler yaşadığını fark edecek, bir zamanlar devlet sınırlarını aşan, ülkeleri kapsayan bütüncül devlet anlayışının, belirli sınırlarla çizili ulusal devlet anlayışıyla yer değiştirdiğini görecektir.
Elbette cemaatin çalışmalarını, tüzüğünü ya da diğer yayınlarını incelediğimizde hilafetle ilgili bakış açısını açıkça görmeyebiliriz. Ancak cemaatin günlük çalışmaları, cemaat önderlerinin yaptıkları konuşmaları incelediğimizde böyle bir söylemin oluğunu ve bu büyük hedefin zaman süreci içinde aşınmaya uğrayarak değiştiğini ve bu söylemin son dönemlerde gündeme bile gelmediğini fark edebiliriz.
İhvan’ın son yıllarda yaptığı tüm açıklama ve yayınlarda –özellikle Hasan el-Hudeybi’den bu yana – hiçbir şekilde hilafet fikrine işaret edilmemektedir. İhvanın sön dönem söylemlerine baktığımızda, büyük hedefleri olan bir cemaatten daha çok bölgesel siyasi bir partinin açıklamalarına benzemektedir. Aynı şekilde cemaatin yıllık verdiği iftar yemeklerinde cemaat liderinin bir hareket önderinden daha çok siyasi bir parti lideri gibi konuştuğu görülür.
İhvan’ın Mart 2004’de yayımladığı bildiride – bu harekâtın son yıllarda yayımladığı en kapsamlı bildiridir – tamamıyla hilafetten uzak bölgesel çözülmelerle uğraştığını, çözümlerin kesinlikle Mısır’ın sınırlarını aşmadığını görmekteyiz. Hatta buna ek olarak cemaatin 2000 yılında yayımladığı bildirideki Filistin ve Irak’la ilgili ıslahlar bile bu sayıda yer almıyordu.
2005 yılında yapılan parlamento seçimlerinde ise hilafet anlayışı söylemler dâhil hiçbir şekilde gündeme getirilmedi, hatta hilafet devleti bir yana İslam devleti anlayışından bile söz edilmedi. 1987’deki seçimlere dönüp baktığımızda; tüm konuşma ve bildirilerde İhvan’ın önderi deyim yerindeyse bir gemiye yön veren kaptan gibi ümmete yön veren bir şahıs edasıyla lanse ediliyordu. Hareketin daha önceleri –Üstad Hasan el-Benna’nın ifade ettiği gibi– altı temel prensibi vardı; Müslüman ferdin inşası, Müslüman ailenin inşası, İslami toplumun inşası, İslami hükümetin inşası, İslami devletin inşası ve Hilafet devletinin inşası. Ancak geçen zaman sürecinde bu prensiplerden iki tanesi söylemlerden çıkarıldı; İslami devletin inşası ve hilafetin geri getirilmesi. İslam devleti söylemleri de kalkınca bunun yerini “Müslümanların ülkesi”, “İslam kaynaklı demokratik ülke” gibi yeni söylemler almaya başladı. Bu tanımları İhvan’ın siyasi büro üyesi Dr. Abdülmünim Ebu’l-Fettuh gibi önde gelenleri tarafından da özellikle dillendirildi.
Diğer taraftan İhvan’nın siyasi ve ekonomi alanındaki faaliyetlerine baktığımızda, harekatın daha çok devletçi hatta bunun da ötesinde sağcı/muhafazakâr bir çizgi çizdiğini, ekonomi ve toplusal alanda daha çok liberal fikre sahibi olduğu izlenimini ediniriz. Neredeyse İhvan ile onlar arasındaki tek fark İhvan’ın özenle üzerinde durduğu medya, kültürel ve toplumsal alanda ahlâk kuralına riayet söylemidir, bu da zaten Mısır toplumunun karşı olmadığı tam aksine destek verdiği bir söylemdir.
Uluslararası cemaatten ulus cemaatine
Bazı gözlemciler aynı şekilde İhvan, uluslararası düzeyde bir cemaatten bahsederken, farklı ülkelerdeki cemaatleri bir araya getirecek, onları ortak bir söz üzerinde toplayacak, onları siyasi açıdan yönlendirecek ve ortak hedefi gerçekleştirmek için dünya çapında ortak çalışmalar yapacak bir cemaatin gerekliliğini dile getirmektedirler. Ancak İhvanın özellikle son yıllarda geçirdiği değişimler de göz önünde bulundurularak cemaat iyice incelendiğinde, gerçeğin çok farklı olduğu, bu söylemlerin İhvan adına gerçeklerden çok uzak olduğu görülecektir.
İhvan’ın uluslararası cemaatleşme çalışması cemaatin ileri gelenleri tarafından yetmişli yıllarda başladı. Bunların çoğu cemaatte etkin olan insanlardı ve hepsi hilafetin yeniden inşası konusunda ortak fikre sahiptiler. Bunların başında Mustafa Meşhur, Kemal Senaniri, Ahmet Hasnin, Nafis Hamedi… gibi şahıslar gelmekteydi. Bunların çoğu Nasır’ın hapishanelerinde uzun seneler geçirdiler ve sonunda Mısır Devlet Başkanı Sedat’ın emriyle yetmişli yılların başında serbest bırakıldılar. Belli bir dönem özellikle Haliç Ülkeleri ve Avrupa’ya dağılmış İhvan uzantılı grupları bir araya getirmekte başarılı oldular. Bir araya topladıkları bu birliklerin başına sorumlular tayin ettikten sonra bunu resmi olarak 1982’de ilan ettiler.
İhvan’ın başlattığı bu birliktelik seksenli yıllar boyunca ve doksanlı yılların ortalarına kadar devam etti ancak İhvan’ın geçirdiği değişimler bu birliktelikleri de etkiledi ve pratikteki bu uygulama sadece söylemlerde varlığını koruyabildi.
Doksanlı yılların ortasında Cezayir’deki İhvan hareketi, merkeze danışmadan Mahfuz Nahnah’ı kendisine lider olarak seçti ki, İhvan tarihinde hiç yapılmayan bir şey olduğu için oldukça tehlikeli bir karardı.
Bunun da ötesinde Irak İhvan’ı – İslam Partisi- yönetime bildirmeden hatta yönetimin isteği olmadan Amerikan ihtilali askeri sorumlusu Paul Bremer yönetiminde kurulan geçici hükümete katılma kararı aldı ve görüşünde ısrar etmeyi sürdürdü. Hâlbuki Ürdün’deki İhvan hareketi geçici hükümetin meşru olmadığını ve bu hükümete iştirak etmenin küfür olduğunu ilan etmişti. Diğer taraftan cemaatin Genel Sekreteri Seyyid Muhammed Mehdi Akif konu üzerinde yorum yapmayarak her ülkenin halkı kendi şartlarını daha iyi bilir demekle yetindi.
Daha sonraki süreçte cemaat yönetimi başka ülkelerdeki İhvan hareketlerinin tercihleri üzerinden yorum yapmamak gibi bir siyaset edindi. Bundan dolayı Seyyid Mehdi, Sadruddin el-Beyanuni liderliğindeki Suriye İhvan’ın Abdulhalim Haddam’la anlaşarak Amerika gözetiminde yönetimi devirme çalışmaları başlatması konusunda her hangi bir yorum yapmadı. Buna rağmen İhvan demir gibi birbirine kenetlenmiş uluslararası bir cemaatin varlığından bahsetmekten ve bunu yüceltmekten geri kalmıyorlar.
İşin aslına bakarsak, İhvan’ın gerçekleştirmeyi düşündüğü büyük hedef geçen zaman sürecinde uluslararası bir cemaatin gerçekleştirmek istediği ortak hedeften daha çok, her ülkedeki cemaatin vatanın çıkarlarının ön plana çıkarılması şekline dönüştü. Bundan dolayı da her ülkedeki İhvan grubu kendi bölgesel çıkralarına göre hareket etmekte uluslararası cemaat söylemeleri ise bu cemaatlerin çalışmalarında çok ufak bir yer tutmakta veya bu söylemler cemaatin bölgede kendi çıkarları için yaptığı tercihler arasında kaybolmaktadır. İşte bundan dolayı Yasir Arafat Hamas’la yaptığı görüşmelerde Hamas’ın antlaşmaya yanaşması için Mısır İhvan’ından yardım istediğinde Hamas bölgesel çıkralarını göz önünde bulundurarak İhvan cemaatinin tarihi lideri olarak ön plana çıkan Mısır İhvan’ının bile bu konudaki taleplerini kabul etmedi.
Tabi bu değişimlerin olmasında dış etkenlerin çok ciddi rolü olduğu bir gerçek, özellikle soğuk savaşın bitmesi ABD’nin dünyanın tek süper gücü olarak ön plana çıkmasıyla birlikte dünya çapında “teröre karşı” savaş ilan etmesi, rüzgârların istenmeyen yönden esmesine sebep oldu. Bunun sonucunda da her ülkedeki İhvan cemaati birliktelik söylemlerine rağmen kendi bölgelerindeki problemlerle meşgul olmak zorunda kaldı.
ÜMMETİN ÖNDERLİĞİNDEN ULUSAL CEMAATTE
Daha önce de işaret ettiğimiz gibi İhvan hareketi, hilafeti geri getirmek gibi büyük bir hedeften saparak daha çok bölgesel hedefleri olan bir ulusal bir parti gibi hareket etmeye başladı. İhvan’ın yaşadığı ve önemli olması açısından bu konudan geri kalmayan diğer bir konu ise kendisini İslam ümmetine öncülük edecek şekilde tanıtan hareketin uğradığı değişimdir.
Geçen zaman sürecinde İhvan hareketi özellikle Mısır ve Arap âleminde İslam İdeolojisi fikir önderliğini yapan bir hareket olarak göründü, bu bakış açısı özellikle yetmişli yıllarda tırmanışa geçti ve seksenli yılların sonlarına doğru doruk noktasına ulaştı. Bu bakış açısıyla birlikte Mısır’da İhvan’ı bir kurtuluş olarak görenlerden, halkın orta gelirli kesiminden, burjuvazi kesiminden vb. birçok çevreden harekete katılanlar oldu. Daha önce de değindiğimiz gibi İhvan’a farklı kesimlerden katılımların artması sonucu, hareket “İslam devleti” gibi büyük hedeflerden uzaklaşarak herhangi ulusal bir parti gibi hareket etmek zorunda kaldı.
İhvan’ın son dönem konuşmalarını dinleyen bir gözlemci İslam devleti, Raşid Halifeler dönemi, İslam ümmetini tek çatı altında toplayan siyasi bir güç, zimmet ehlinin durumu gibi kavramların artık hiçbir şekilde gündemde yer almadığını görecektir. En azından şimdiki söylemlerle eski söylemleri birbirine bağlayan hiçbir bağ olmadığını fark edecektir. İhvan’ın siyasi programı gün geçtikçe eskiyle bağları kopmakta ve farklı bir hal almaktadır. Cemaatin İslam devleti adına gündeme getirdiği şey, daha önce dillendirdikleri İslam devletinden çok farklı olan, demokrasi prensiplerinin hâkim olduğu bir devleti anlayışıdır. Halkın hakimiyeti söylemini çok telaffuz etmeye başlayarak, halkın istediği şahsı yönetimi getireceğini ve istediğini de oradan indirebileceğini, şeriat talebinin tamamıyla halkın iradesine bağlı oluğunu ifade etmeye başladılar. Elbette farklı kesimlerden çok kişinin siyasi harekete katılması da İhvan’ın böyle bir üslup kullanmasında büyük rol oynadı.
Ancak bu kadar katılım ve beklentilere rağmen, Mısır’ın yaşadığı ekonomik problemlerin de etkisiyle, İhvan dindarlar dâhil fakir kesime yönelik ciddi yenilik sunamadı. Aslında devletle girdiği silahlı çatışmalar olmasa Cemaatu’l-İslamiyye fakir kesimi daha iyi temsil ediyordu. Orta tabaka ve burjuvazi kesime gelince, dine bakış açısında yaşanan değişimleri de göz önünde bulundurduğumuzda İhvan’ın orta tabakayı ve dindar burjuvazileri temsil eden tek grup olmadığı açık bir şekilde anlaşılır. Özellikle her hangi bir cemaatin üyesi olmadığı halde halk üzerinde büyük etkisi olan, Amr Halid vb. yeni davetçilerin ortaya çıkmasıyla, bu kesimin büyük bir kısmı İhvan’ın etki alanından uzak kalmaktadır. Zaten bunların geneli siyasetle pek ilgilenmemektedir, kısmi oranda var olan siyasi ilgileri ise İhvan’da olduğu gibi İdeolojik ve örgütsel değil.
Gelinen bu aşamada İhvan, İslami manada kabul gören tek hareket değil, tam tersine “Bağımsız Müslüman düşünürler” aynı zamanda “Müslüman entelektüeller” diyebileceğimiz etkili bir kesim varlığını hissettirmeye başladı. Bunlara yeni davetçiler olarak ortaya çıktılar ve insanlar, İhvan gibi hareketlerden daha çok bunlara daha çok ilgi duymaktadır.
KENDİNE AİT ÖZGÜN FİKİRLERİ OLAN CEMAATTEN NORMAL CEMAATE
İhvan hareketinin temel kurallarında da ciddi değişimler yaşandı, İhvan hareketi artık eskide olduğu gibi kendine özgü fikirleri hedefleri olan bir hareket değil. İhvan fikirsel, kültürel hatta şer’î manada değişimler yaşadı.
Yetmişli yıllardan seksenli yılların sonlarına kadar İhvan’ın temel kaidelerinden Şehid Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” adlı kitabının bir bölümünün başlığı olan “Örnek Kur’an Nesli” ifadesine çok yer verilirdi. İhvan önderleri sık kullandığı ve İhvan’ın hareketinin ortak hedefini ifade ettiği için bu söz sihirli bir güce sahipti. Sık sık İhvan’ın kendisine has, saf, özgün fikirleri olan, gayretli ve diğer hareketlerden farklı bir hareket olduğu ifade edilirdi. Ne yazık ki İhvan’ın özellikle toplumsal ve ekonomik manada geçirdiği değişimler bu söylemleri sadece birer hayale dönüşürdü ve bu ifadelerin yerini farklı çevrelere kapı açmak için yeni söylemler almaya başladı. Öyle ki İhvan Hareketi artık spor maçlarına bile ilgi duymaya bu konuda açıklamalar yapmaya başladı. Bundan dolayı Mısır takımı uluslararası maçta başarı sağladığında cemaatin genel sekreteri Mısır takımının başarısını kutlamak için resmi bir karar yayınladı.
İhvan hareketinin ciddi söylemleri bir kenara bırakıp hayattaki normal olayların detaylarına kadar inmesi onu kendisine özgü söylemleri, üstün meziyetleri olan cemaat olmaktan çıkarıp diğerleri gibi normal bir harekete dönüştürdü. Aynı şekilde özellikle örtülü ödemlerde İhvan’ın isminin idari, mali ya da ahlaki bazı yolsuzluklara karışması hareketteki kutsiyet özelliğinin azalmasına diğer siyasi ya da toplusal hareketlere benzemesine neden oldu.
Artık ihvan’ın önde gelenlerine yönelik ahlâksal eleştiriler gündemde yer almaya başladı. İhvan üyelerinin yanlarında çalışan bayan görevlileri ayartmaya çalışma söylemlerinin yayılması, tabi bu söylemlerin muhalifler tarafından uydurulmuş olma ihtimali de çok yüksek. Yine İhvan’ın önde gelenlerinden birinin oğlunun ismi Amerika’da mezun olmuş modern giyimli bir bayanla duyulmaya başlanması gibi konular medyada yer alan konular arasında ki kızın babası sanatçı Adil İmam, İslami kesimle en çok alay eden şahıslardan biridir.
DÜNYAYI DEĞİŞTİRME SÖYLEMİNDEN ONDAN İSTİFADE ETME SÖYLEMİNE
İhvan içindeki değişimler cemaat fertlerinin bakış açısını da etkiledi, bir zamanlar her şeyi değiştirmeyi hedefleyen devrimci söylemler yerini daha çok ıslahat söylemlerine bıraktı, inkılâp söylemleri neredeyse hayatın her alanından kalktı, artık ne hilafet ne de âlemi/dünyayı değiştirme söylemlerini duyabiliyoruz. Hâlbuki yetmişli yılardaki söylemlere baktığımızda hilafet çok yakındı, hatta hilafetin ayak sesleri o kader yakın his ediliyordu ki cemaat üyeleri hilafetten sonrasını bile konuşuyorlardı. Örneğin hilafetin merkezi nerede olmalı, kurulacak hilafettin şekli nasıl olmalı, hilafeti temsil eden sembol ne olmalı gibi tartışmalar bile hararetli bir şekilde yapılıyordu. Bu tartışmalar sadece özel oturumlarda değil herkese açık yerlerde bile dile getiriliyordu ve bu tartışmalar sadece cemaatin ileri gelenleri değil gençler arasında da hararetli cereyan ediyordu.
Şartların değişmesiyle bu hayaller yaşlılar bir yana gençlerin gündeminden bile düşmeye başladı. Son dönemde üniversite öğrencilerinin gündemini daha çok öğrenci seçimleri, kimin seçileceği gibi konular doldurmaktadır. Yaptıkları çalışmalar ise daha çok toplumdaki bazı yanlışların ıslahını hedeflemektedir. Örneğin İskenderiye üniversitesi öğrencileri (2004–2005) eğitim yılında yaptıkları gösteride özellikle medya yoluyla yaygınlaşan fesadı hedef almışlardı. Diğer taraftan Kahire üniversitesindeki öğrenciler ise İslam’ın hoşgörüyle ilgili bakış açısını gösterebilmek için sevgi gününü “Muhammed (sav) günü” olarak düzenlemişlerdi.
İhvan’ın inkılâp ruhunu yansıtan söylemleri seslendirdikleri marşlarda bile silindi. Artık marşlarda akide, vatan için şahadet ve fedakârlık yerini mutluluk, sevinç, neşe gibi ifadeler almaya başladı. Bir zamanlar Şehid Seyyid Kutup, Haşim Rufai gibi şahısların şiirleri okunurken şimdi ise Seyyid Derviş gibi şahısların sevgi, gazel ya da toplumsal ruhun hâkim olduğu şiirler ve şarkılar seslendiriyorlar.
Hilafet hayallerinin kurulduğu dönemde zühd, dünya ziynetlerinden uzaklaşma, evlilik ve hayatın devamı için az bir mal fikri hâkimdi. Cemaatte her zaman ciddiyet ruhu hakimdi, bunu mutluluk, eğlence günlerinde bile ihmal etmezlerdi ve bu konuda Şehid Hasan el-Benna’nın şu sözüne dört eller sarılırlardı “Çok gülmeyin, çünkü mücahit ümmet şakayı tanımaz”. Ancak şimdi İhvan gençleri farklı şeylerle meşguller, onlar “gecenin abidleri gündüzün savaşçıları” olmakla meşgul değiller, yani bu sözler artık daha önce okudukları ilahilerde kaldı.
Onların söylemlerine baktığımızda şunu his ederiz, artık dünya imtihan dünyası değil, artık Mü’minin cehennemi de değil ya da dünya Mü’minin yolda geçerken altında gölgelendiği bir ağaç da değil. Tam tersine İhvan’ın çalışmalarında dünyada kazanmak ve başarılı olmak imanın belirtisi, ahirette kurtuluşun nişanesi oldu. Artık dünyadan yüz çeviren İhvan yerine dünyaya yüz çeviren İhvan modeli oluştu. Ahirette hazırlıktan daha çok, geleceğe hazırlık, fertlerin dünyasını inşa söylemleri ön plana çıktı. Elbette bu konuda İslam kültüründen kendileri için kullandıkları deliller de var; örneğin Osman b. Affan (r a), Zubeyr b. Avam zenginlerdi ahiret için uğraş verirken dünyalarını da ihmal etmezlerdi…
İhvan’ın yeni ruhu var olanla birlikte yaşama ruhudur, ciddi değişimler yapma yerine, yanlışları ıslah etme ruhudur. Hatta İhvan’ın dünyaya bakışı da değişmiştir; İhvan’a göre dünya kanun, kuralların olmadığı bir yer değil, dünyanın hepsi Siyonistlerden ve Haçlılardan da ibaret değil tam aksine iyi toplumlar, uluslararası ilişkileri dengeleyen kurallar ve adalet için başvurulacak Birleşmiş Milletler gibi kurumlar var. Yeni İhvan bunların hepsini anlatırken ancak eskiden oluğu gibi bu kurumların emperyalizm ve Siyonistlerin kontrolünde olduğunu söylemez.
Batılılar Peygamber (sav) dil uzattıkları zaman İhvan nerdeyse tüm İslami hareketlerden hatta İslami olmayan gruplardan bile sonra tepkisini ortaya koyabildi. Ortaya konulan tepki birkaç satırı geçmiyordu, yayınladıkları bildiri “Bu saldırının İslam ümmetinin sembolü olan peygambere yapıldığı, böyle bir saldırıyı semavi dinlere inan hiç kimsenin yapmayacağı” gibi sözler içeriyordu. Bu bildiriyi okuyan bir insan, bildirinin resmi bir makam tarafından mı yoksa İhvanı Müslimin’in genel sekreteri tarafından mı yapıldığı konusunda tereddütte kalır.
http://www.2001yayinlari.com/detay.asp?detay=152